İnsanlar için son derece önemli olan madenlerin ve enerji kaynaklarının üretimi, dağıtımı ve tüketimi de birtakım çevresel sorunlara neden olmaktadır. Özellikle açık maden işletmelerinde doğal bitki örtüsünün tahrip edilmesi, yapılan kazılar sırasında tarihî ve kültürel eserlerin yok edilmesi, taş kömürü, linyit ve petrol gibi enerji kaynaklarının kullanıldığı sanayi tesislerinin neden olduğu hava ve su kirliliği ile nükleer tesislerin neden olduğu radyoaktivite bu sorunlardan sadece birkaçıdır. Günümüzde çoğunlukla geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı bu sorunları, Sanayi Devrimi sırasında çağımızın gelişmiş ülkeleri de yaşamıştı. Üstelik Sanayi Devrimi’nin başlarında, tesislerin neden olduğu kirliliği önleyecek ya da azaltacak hiçbir çalışma yapılmıyordu. O dönemlerde kentlerde yaşayan insanlar bacalardan büyük miktarlarda savrulan hidrojen klörür gazını solumak zorunda kaldı.
Sanayi Devrimi’nin İngiltere’si kadar olmasa bile, günümüz dünyasının sanayileşen devleri Çin ve Hindistan’da da benzer bazı sorunlar yaşanmaktadır. Bu durumun en önemli kanıtı ise bu iki ülkede hava, toprak ve su kirliliğinin büyük boyutlara ulaşmış olmasıdır. Çin ve Hindistan, taş kömürü yatakları bakımından son derece zengin iki ülkedir. Bu iki ülkenin toplamda 2,5 milyarı bulan nüfusları ve sanayileşme hızları, enerji ihtiyaçlarını da büyük boyutlara ulaştırmıştır. Bu ülkelerde, taş kömürünün neden olduğu olumsuz durumlar bilinmesine karşın, termik santrallerde bu enerji kaynağı yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Dünya Bankasının 2011 yılı verilerine göre Çin, yıllık elektrik enerjisi üretiminin %79’unu, Hindistan ise %68’ini taş kömürü ile sağlamaktadır. Bu ülkelerde çevre bilincinin yeteri kadar gelişmemesi de çevre kirliliğini artıran bir diğer unsurdur. Dünya Bankasının 2010 yılı verilerinde Dünya’da hava kirliliğinin en fazla olduğu on kentten yedisi Çin ve Hindistan’da yer almaktadır.
Gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmı ise ya yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelerek ya da maliyeti yüksek olmasına karşın termik santrallerde filtreleme sistemlerini geliştirerek çevre korumasına önem vermektedir.
Madencilik faaliyetlerinin bir kısmı yer üstünde açık madencilik adı verilen faaliyetlerle gerçekleşir. Bu tip madencilik faaliyetlerinin en tipik örneği ise taş ocaklarıdır. Taş ocakları, granit ve mermer gibi özellikle inşaat sektöründe yaygın olarak kullanılan taşları elde etmek için açılır.
Taş ocağının bulunduğu alanda taşlar genellikle iri bloklar hâlinde bulunur. Bu blokların kamyon ya da tırlara yüklenip taşınabilmesi için daha küçük parçalara ayrılması gerekir. Taş ocaklarındaki taş bloklarını parçalara ayırmak için kullanılan iki temel yöntem vardır. Bunlardan ilki dinamitle patlatarak taşları daha ufak parçalara ayırma yöntemidir. Bu yöntem, maliyeti daha az olduğu için birçok işletmede tercih edilmektedir ancak çevre üzerinde olumsuz birtakım etkiler de yaratmaktadır.
Patlatmalı taş ocaklarında, patlama sonucu oluşan tozlar çevrede yaşayan bitkiler ve hayvanları olumsuz yönde etkiler. Atmosferi kirleten bu toz zerreleri bitki ve toprak örtüsü ile tarım arazilerinin üzerini kaplayarak bu alanlara büyük zarar verir. Taş ocaklarının yakınında bulunan yerleşmelerde yaşayan ya da taş ocaklarında çalışan insanlar üzerinde de bu tip ocakların zararları görülür. Taş ocaklarının neden olduğu tozlara maruz kalan insanlarda solunum yolu hastalıkları sıklıkla görülmektedir.
Bazı işletmelerde ise taş ocaklarındaki bloklar patlatma yerine kesme yöntemi kullanılarak daha küçük parçalara ayrılır. Bu yöntem sayesinde hem doğal çevreye verilen zarar azalmakta hem de üretim artmaktadır. Bu yöntemin diğer olumlu yönleri ise hava kirliliğinin azalması ve yüzey ile yer altı sularının kontrol edilebilmesidir. Bu tür işletmelerin bulunduğu alanlarda, taş ocaklarının çevrelerindeki yerleşmelerde yaşayan ya da ocaklarda çalışan insanlar, üretim faaliyetlerinin neden olduğu sağlık sorunlarından daha az etkilenmektedirler.
Makale için teşekkür ederim.
Teşekkürler güzel paylaşım olmuş.