Deprem Riski En Fazla Olan Şehirler

Beş büyük doğal felakete (nehir taşkınlıkları, depremler, rüzgar fırtınaları, fırtına dalgalanmaları ve tsunamiler) genel maruziyeti hesaba katıldığında Tokyo ilk sırada yer almaktadır. Ancak en büyük endişeleri depremdir.

Japonya’nın başkenti, 37 milyon vatandaşının her gün depremler ve diğer doğal afetler tarafından tehdit edildiği Pasifik Ateş Çemberi içerisinde yer almaktadır (Ateş Çemberi, Pasifik Havzasında, dünyadaki depremlerin %90’ından ve dünyanın en güçlü depremlerinin. %81’inden sorumlu olan tektonik bir levhadır). Japonya, üretken tektonik faaliyetlerinin yanı sıra 452 yanardağa da ev sahipliği yapmaktadır ve bu nedenle doğal afetler açısından en yıkıcı coğrafi konumlardan biri haline gelmektedir.

Uluslararası organizasyon Swiss Re’ye göre 29,4 milyon Tokyo sakini şiddetli bir depremde maruz kalacaktır fakat depremler, hesaba katılması gereken tek doğal felaket değil: bölgede muson yağmurları, tsunamiler ve sel baskınları da mevcuttur.

Tokyo’ya yönelik tehdidi anlamanın önemli bir yönü, bu olayların dünya ölçeğinde nasıl yankılanacağıdır. Diğer bir deyişle, Tokyo’daki doğal bir felaketten kaybedilen iş günlerinin değeri, uluslararası ekonomiyi diğer felakete meyilli şehirlerden daha fazla etkileyecektir, çünkü Tokyo büyük bir küresel finans merkezidir.

Endonezya’nın başkenti Cakarta, depreme aşırı derecede eğilimli bir bölgede bulunmaktadır. Pasifik Ateş Çemberi üzerinde bulunan bu şehir, dünyanın en depreme yatkın ikinci bölgesidir. Büyük bir deprem durumunda, tahmini 17,7 milyon yaşam risk altında olacaktır. Yüksekliği dolayısıyla Cakarta’yı aynı zamanda şiddetli sel riski altındadır. 2004 Hint Okyanusu Depremi (ve ardından gelen tsunami) 283.000’den fazla insanı öldürmüştür. Tabii ki, bölgenin doğası gereği, çok daha küçük büyüklükteki birçok deprem çok daha sık meydana gelmektedir.

Filipinler’in başkenti, dünyanın en riskli şehirleri sıralamasında Tokyo’dan sonra gelir ve bun bölgedeki depremler, Richter ölçeğine göre düzenli olarak 6.0’ın üzerine çıkmaktadır. Manila için depremlerin yarattığı tehlike üç katlıdır. Elbette, Pasifik Ateş Çemberi ile sıkı sıkıya bağlıdır, bu da onu yalnızca depremlere değil, aynı zamanda volkanik patlamalara da özellikle duyarlı kılar. 1,65 milyonluk nüfusun 15,4 kilometrekareye yoğunlaşmasıyla, kısa süre içinde meydana gelen deprem tehlikesi çok büyüktür. Şehrin mevcut altyapısı ve çevresi dikkate alındığında, 6,0 büyüklüğünün üzerinde bir deprem doğrudan şehre vurduğunda 16,8 milyon insanın yaralanma, ölüm veya hasara maruz kalacağı tahmin edilmektedir.

Manila için tehdit, zeminin sıvılaşması riskini ortaya çıkaran yumuşak toprağı nedeniyle daha da kötüleşmiştir. Ancak bir felaket ölüm ve yıkımla sona ermeyecektir. Manila’nın Filipinler ekonomisi için önemi nedeniyle, şehrin yıkılması ekonomik yıkım anlamına gelecektir, büyük bir depremin ülke ekonomisinin üçte birini sarsacağı tahmin edilmektedir.

Kaliforniya, San Andreas fay hattındaki konumu nedeniyle, Amerika Birleşik Devletleri’nin depreme en yatkın bölgesidir. Aslında, yakın tarihli bir Dünya Jeolojik Araştırmasına göre, Kaliforniya’nın önümüzdeki 30 yıl içinde 6.7 büyüklüğün üzerinde bir depremle etkilenmesi muhtemeldir. Her iki şehir de oldukça gelişmiş olmasına rağmen, hiçbiri sarsılmadan bir depremle yüzleşmek için tam olarak donatılmamıştır.

Los Angeles ve San Francisco, bu listedeki depreme meyilli diğer bazı büyük şehirler gibi ulusal ekonomilerine üretim kaybı açısından o kadar yüksek puan vermemektedir; ancak bu kaybın dünya ekonomisi üzerindeki mutlak etkisi çok büyük olacaktır.

Osaka, Japonya’nın sanayi merkezidir ve Japonya’nın depreme en yatkın bölgesidir. Osaka, en çok maruz kalan topluluklar listemizde beşinci sırada yer almaktadır. Büyük bir depremden potansiyel olarak etkilenen 14,6 milyon kişiyle LA’nın hemen arkasından gelen Osaka, ulusal mevkidaşı Tokyo gibi Pasifik Ateş Çemberi üzerinde bulunmakta ve biri diğerinin üzerine yığılmış dört büyük doğal afete de maruz kalmaktadır. İnsan yaşamına yönelik riski katlanarak artmaktadır.