Uzayda Hayat (Yaşam) Var mı?

2
4084
görüntülenme
Uzayda Hayat (Yaşam) Var mı?
Uzayda Hayat (Yaşam) Var mı?

Uzayda sayılamayacak kadar gök cismi olduğu hâlde Dünya’dan başka bir yerde yaşam belirtilerine henüz rastlanmamıştır. Bu bakımdan yaşam hakkındaki bilgilerimiz bizim gözlemlerimizle sınırlıdır.

Dünya’daki canlı türlerinin yapı taşları karmaşık moleküllerdir. Bu moleküller varlıklarını evrende ancak yıldızlardan uzak, yıldıza göre daha soğuk bölgelerde koruyabilir. Güneş sistemi içinde Dünya’dan başka, ancak dev gezegenlerin atmosferleri içindeki belli bölgelerde, koşulların yaşam için uygun olabileceği düşünülmektedir. Güneş sistemi dışında yaşam aranacaksa, önce Güneş benzeri yıldızların etrafındaki gezegenlerin saptanması gerekmektedir. Birçok yıldızın etrafında gezegen varlığı gözlemsel olarak bilinse bile buradaki yaşam ile ilgili bilgiler kesinlik kazanmamıştır. Bunun temel nedeni, gözlemsel zorluktur. Güneş sisteminde dış gezegenler bile çok zor belirlenmiştir. Bu zorluk iki temel nedenden kaynaklanmaktadır:

  1. Gezegenler görsel ışınım yaymayan karanlık cisimlerdir. Ancak bulunduğu sistemin merkezindeki yıldızdan aldıkları ışığı yansıtırlar. Bu da dev gezegenler için bile merkezdeki yıldızın toplamışığının milyonda birini geçmez.
  2. Yıldızlar çok uzaktadır.

Samanyolu gök adamızda yaklaşık yüz milyar yıldız vardır. Güneş benzeri çok sıcak olan ve çok soğuk olmayan yıldızların sayısı üç milyara yakındır. Bunlardan iki milyarında gezegen sistemleriolduğunu ve onda birinde yaşama uygun gezegenler bulunduğunu varsaysak bile yine de yaşamaelverişli gezegenleri olabilecek 200 milyon kadar yıldız olmalıdır. Bu sayı bile gök adamızda yalnız olmadığımız konusunda bir fikir verebilir. Bu istatistiğe göre bulunduğumuz yerden 20 ışık yılı uzaklıkta yaşam barındıran bir iki gezegen bulunabilir. Yıldızlar arası uzaklıklar o kadar fazladır ki bırakın o canlılarla iletişim kurmayı, gezegenlerin varlığı bile ancak son yıllarda gözlemsel olarak saptanabilmiştir. Aslında iletişim kurabilmek için oralarda canlı bulunması yetmez. İletişim kurabilecek yetenekte canlıların bulunması gerekir. İletişim kurmak istediğimiz Dünya dışı canlıların da yıldızlar arası iletişimde bulunabilecek teknolojiyi kurmuş olmaları gerekir.

1973 ve1974 yıllarında fırlatılan Pioneer 10 ve11 uzay araçlarına Dünya dışı uygarlıklardan birinin eline geçebilir düşüncesiyle Dünya’yı tanıtan metal levhalar yerleştirilmiştir. 1977 yılında fırlatılan Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçlarına ise aynı düşünceyle iki saat süren ses kayıtları, kodlanmış fotoğraflar ve ilginç slaytlar yerleştirilmiştir. Bu uzay araçları şimdi, güneş sisteminin dışında boşlukta yol almaktadır.

  Merkür ve Bilinmeyen Yönleri

Bugünkü teknoloji ile yakın yıldızlara yolculuk çok uzun zaman alır. İyi planlanmış uzay araçları ile bu tür yolculuklar yeni nesillerle devam ettirilebilir. Güneş anakol yaşamının henüz yarısındadır, Dünya’da bugünkü teknolojinin kurulduğu süre, kayıtlı tarihe göre çok kısadır. Buna göre yıldızlararası yolculuğu gerçekleştirebilecek teknolojiyi geliştirmek için daha çok zamanımızın olduğu söylenebilir. Diğer dünyalara gitme yerine önce iletişim kurmaya çalışmak daha az maliyetli olduğu için çeşitli projeler oluşturulmuştur.

Elektromanyetik tayfın radyo bölgesi olası dünya dışı uygarlıklarla iletişim kurmak için en uygun bölgedir. Dünya dışı canlılar, amaçlı olarak uzaya mesajlar gönderiyorsa özel frekanslar seçmiş olabilirler. Bu frekanslar gürültüden uzak ve Dünya atmosferindeki su buharı soğurmasından en az etkilenen bölgedir.

Dünya'nın en büyük sabit radyoteleskobu Arecibo. Puerto Rico’da dağlar arasında kurulmuştur.
Dünya’nın en büyük sabit radyoteleskobu Arecibo. Puerto Rico’da dağlar arasında kurulmuştur.

Astronomlar, radyo bölgede en çok 21 cm dalga boyu (1420 MHz frekans)’nda gözlem yapmaktadır. Nötr hidrojenin bu dalga boyunda yaydığı ışınımla gök adadaki hidrojen dağılımı incelenmektedir. Hidrojen, evrende en bol element olduğuna göre, Dünya dışı uygarlıklar iletişimde bu dalgaboyunu seçmiş olabilir. Gök adamıza iletişim kurabilecek sadece birkaç uygarlık olsa bile bugün insanlık radyo bölgede gönderilecek sinyalleri yakalayabilecek düzeydedir.

Gelecekte yapılması planlanan Cyclops projesine göre her biri 100 m çapında, uygun şekilde dizilmiş 1000 – 2500 teleskop belli dalga boylarında gök adayı tarayacaktır. Böyle bir anten dizisi gök adamızın her yerinden sinyal alabilecek güçtedir.

NASA, daha küçük boyuttaki SETI (Dünya Dışı Akıllı Canlı Arayışı) Projesi’ni desteklemektedir.1992 yılında uygulanan bu projeyle Dünya’dan 25 parsek (82 ışık yılı) uzaklık içinde Güneş benzeri 800 yıldız, 1998 yılına kadar dönüşümlü olarak 1 000 – 3 000 MHz frekans aralığında izlenerek daha düşük duyarlıkla 1 000 -10 000 MHz frekans aralığında tüm gökyüzü taranacaktır. Bu projede, varolan büyük radyoteleskoplar (çapları 45 – 300 m arasında olanlar) kullanılmaktadır.

  Dünya Bir Kara Delik Tarafından Yutulabilir mi?

Uzay bilimlerinin alt dallarından biri olan astrobiyoloji uzaydaki yaşam ve bu yaşamın merkezi, dağılımı ve geleceğine yönelik bilimsel çalışma yapan bir alandır.

Astrobiyolojinin ilgilendiği konular şu sorular üzerine kurulmuştur:

  1. Canlı sistemleri nasıl ortaya çıkmıştır?
  2. Yaşanabilir çevreler nasıl oluşmuş ve nasıl evrimleşmiştir?
  3. Dünya dışındaki ortamlarda yaşam var olabilir mi?
  4. Gezegenimiz dışında bir karasal yaşam nasıl var olur, bu adaptasyon ne şekilde gerçekleşir?

Astrobiyolojinin Amaçları:

  1. Doğayı, evrende yaşanabilir çevrelerin dağılımını anlamak (yaşanabilir gezegenlerin evrimi ve oluşum modeli, güneş sistemi dışındaki gezegenlerin dolaylı ve doğrudan astronomik gözlemi),
  2. Geçmişte var olmuş ve şu an var olan yaşanabilir alanlar, biyolojik öncüllerin kimyasını ve güneş sistemimiz içinde var olabilecek yaşam sinyallerini araştırmak (Mars araştırmaları, güneş sistemi araştırmaları),
  3. Dünya’daki geçmişte var olan yaşamın, değişen gezegen ve güneş sistemi çevresiyle nasılbir etkileşimde olduğunu anlamak,
  4. Yaşama ait evrimsel mekanizmaları ve çevresel limitleri anlamak,
  5. Dünya’daki ve Dünya dışındaki yaşamın geleceğini şekillendiren prensipleri anlamak,
  6. Dünya’nın ilk oluşumundaki ve diğer dünyalar üzerindeki yaşam izlerinin nasıl tanınacağına karar vermektir.

İnsanoğlunun Dünya dışı uygarlıklara ulaşma olasılığı hem bugün hem de gelecekte yıldızlararası uzaklıkların çok fazla olması nedeniyle oldukça zayıftır. Aynı nedenle Dünya dışı uygarlıklarında gelip Dünya’yı ziyaret etme olasılığı oldukça zayıftır. Dünya dışı uygarlıklardan bir mesajın algılanması insanlık tarihinin en büyük olayı olacaktır.

Paylaş

2 YORUMLAR

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here