Dünya nüfusunun hızlı artışına paralel olarak beslenme, barınma ve ısınma gibi temel sayılabilecek ihtiyaçlar da artıyor. Dünya nüfusunu doyurmak için her geçen gün daha fazla bitkisel ve hayvansal gıda üretilmesi gerekiyor. Bu küresel sorunun çözülmesine katkı sağlayacağı düşünülen teknolojilerden biri de genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) üretilmesine yönelik genetik mühendisliği teknolojisidir. Ancak GDO’ların besin kaynağı olarak kullanılması, ciddi tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
GDO üretiminin olası faydaları şu şekilde özetlenebilir: Genetiği değiştirilen bitkilerin, tarım zararlılarının istilasına karşı daha dayanıklı hâle gelmesiyle ürün kayıpları azalacaktır. Ayrıca kuraklık, don ya da aşırı sıcaklık gibi iklim koşullarına karşı dayanıklılık da benzeri faydalar sağlayabilir. Kültür bitkilerine yeni genler eklenerek ürünün besleyici niteliği geliştirilebilir ya da bitkinin doğal besinine ek olarak fazladan besin maddeleri üretmesi sağlanabilir. Genetik müdahaleyle çiftlik hayvanlarının et, süt, yün gibi ürünlerinin kalitesi ve verimi artırılabilir. Tarım verimliliğindeki bu gelişmeler hem birim tarım alanından elde edilecek verimi artırarak hem de üretim maliyetlerini düşürerek insanlara daha erişilebilir fiyatlarda besin sunulmasını sağlayabilir. Ayrıca GDO’lar ilaç ve aşı üretiminde kullanılabilir.
GDO teknolojisi, birim alandan elde edilebilecek ürün verimini artırabileceği için yeni tarım arazileri oluşturmak amacıyla yapılan orman ve doğal alan tahribatının önlenmesine ve dolayı- sıyla biyoçeşitliliğin korunmasına katkı sağlayabilir. Ayrıca genetik müdahaleyle bitkilere, tarım zararlılarına karşı direnç kazandırılması kimyasalların kullanımını önemli ölçüde azaltabilir.
Tüm bu olası yararlarının yanı sıra GDO’ların sebep olabileceği zararlar da söz konusudur. GDO’lara aktarılan genler “kaçarak” aynı türün başka üyelerine ya da başka türlerden bireylere geçebilir. Örneğin, herbisite dirençlilik genleri yabani otlara ge- çerse sorunlar yaşanabilir. GDO’lar geleneksel organik tarım ürünleriyle karşılıklı tozlaşma sonucu genlerini bu ürünlere geçirebilir.
Genetiği değiştirilen organizmalar, yabani türlerle birlikte yaşamaya başlayıp onlarla rekabete girebilir ve böylece biyoçeşitliliğe yönelik tehdit de oluşturabilir. GDO’ların çevreyle ilgili risklerinden biri de kuşlar, tozlaştırıcılar ve mikroorganizmalar gibi hedef dışı organizmalar üzerindeki olası zararlarıdır. Örneğin, aktarılan bir genin üründeki etkileri bir böcek türü için zehirleyici olabilir. Ayrıca alerjen etki gösteren proteinleri kodlayan genler, tarım ürünlerine aktarılabilir ve alerjisi olan kişilerde tehlike yaratabilir.
Biyoteknoloji araştırmaları genellikle özel sektör tarafından yapıldığı için tarım sektöründe birkaç dev şirketin pazara hâkim olacağı endişesi taşınmaktadır. Bu durum, küçük ölçekli çiftlik işletmecileri için olumsuz sonuçlar doğurabilir. GDO’larla ilgili en önemli tartışmalardan biri de sonlandırma teknolojisi de denilen yöntemle oluşturulan, GDO’dan elde edilen ürünün bir dahaki sene tohum olarak kullanılması- nı engelleyen özellikle ilgilidir. Temelde üreticinin fikir haklarını korumak üzere oluş- turulan bu teknoloji, çiftçileri bağımlı hâle getirmesi gibi sebeplerden dolayı özellikle etik açıdan ciddi eleştiriler almaktadır.
Teşekkürler güzel paylaşım olmuş.
Elinize sağlık.