Doğanın Cömertliği Nereye Kadar?

0
537
görüntülenme
Doğanın Cömertliği Nereye Kadar?
Doğanın Cömertliği Nereye Kadar?

Ekosistem kendisini topluluk düzeyinden ayıran, kendileri cansız olan fakat canlı toplulukların oluşumunu, yapısını ve karşılıklı etkileşimlerini etkileyen yangın, iklim ve besin döngüsü gibi faktörleri de içeren bir kavramdır. Bir tür içindeki çeşitlilik, genetik çeşitliliktir. Bu çeşitlilik tür, alt-tür, popülasyon, çeşitlilik, ya da ırk içindeki genetik farklılıkla ölçülür. Bir bölgedeki türlerin sayısı (yani o bölgenin tür zenginliği) bu konuda en sık kullanılan ölçüttür.

Ekosistem çeşitliliği ise bir ekolojik birim olarak etkileşim içinde olan organizmalar topluluğu ile bu organizmaların fiziksel çevrelerinin oluşturduğu bütünle ilgilidir. Ekosistem düzeyindeki biyolojik çeşitliliğin korunması, besin zincirinin ve enerji akışının korunmasını kapsar. Bu düzeyde, yalnızca türlerin oluşturduğu grupların değil, özelliklerin ve süreçlerin de korunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz biyolojik çeşitliliğin küresel ölçekte korunması hedefine yönelik çabalara destek vermiş, bu alanda birçok girişimde bulunmuş ve anlaşmalar imzalamıştır. Türkiye Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’ni 1992’de imzalamış ve 29 Ağustos 1996 tarih ve 4177 Sayılı Kanun ile onaylamıştır. Sözleşme 14 Mayıs 1997’de ülkemizde yürürlüğe girmiştir.

Ülkemiz biyolojik çeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Bu durumun nedenleri arasında üç farklı biyoiklim tipinin görülmesi; bünyesinde Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç bitki coğrafyası bölgesi (BCB) bulundurması; topoğrafik, jeolojik, jeomorfolojik çeşitlilikleri barındırması; deniz, göl, akarsu, tatlı, tuzlu ve sodalı göller gibi değişik sulak alan tiplerine sahip olması; 0-5000 metreler arasında değişen yükselti farklılıklarının yoğun olması; derin kanyonlara ve çok farklı ekosistem tiplerine sahip olması; Avrupa ülkelerine göre buzul döneminden daha az etkilenmesi; Kuzey Anadolu’yu Güney Anadolu’ya bağlayan Anadolu Diyagonali’nin varlığı ve buna bağlı olarak oluşan ekolojik ve floristik farklılıklar barındırması ile üç kıtanın birleşme noktasında yer alması sayılabilir. Özetle, Türkiye tarım, orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı kombinasyonlarına sahiptir. Yurdumuzun siyasi hudutları içinde doğal olarak yetiştiği hâlde başka hiçbir yerde yetişmeyen, diğer bir deyişle dünyada sadece ülkemizde yetişen bitkiler “Türkiye Endemikleri” olarak adlandırılır. Ülkemizde endemizm oranı %34 civarındadır (Davis, 1965- 1988). Ülkemiz doğal orman ekosistemleri yönünden zengin olup küresel ölçekte 9 orman sıcak noktası barındırmaktadır. Dünya’da tanımlanmış bitki ve hayvan türleri sayısı 1.740.330 iken Türkiye’de tanımlanmış tür sayısının yaklaşık olarak 76.539 civarında olduğu bilinmektedir

  Karadeniz'de 320 Milyar m3 (Metreküp) Doğalgaz Keşfedildi!

Türkiye’yi çevreleyen denizlerin farklı özelliklere sahip olması, içinde bulundurduğu biyolojik çeşitliliğin de farklılaşmasını sağlamıştır. Dünya okyanusları ve denizlerinde 30.000 tür, Türkiye denizlerinde ise 4000 tür bulunmaktadır. Kıyı şeridinde yaklaşık, 3.000 bitki ve hayvan türü yaşamaktadır. Türkiye denizlerinde de toplam 480 balık, 2150 alg türü yaşamaktadır. Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz’i içeren Türkiye denizleri biyolojik çeşitlilik açısından çok zengindir: Karadeniz’de 300, Marmara Denizi’nde 200, Ege Denizi’nde 300 ve Akdeniz’de de 400 balık türü yaşamaktadır. Denizlerimiz, içinde bulundurduğu canlı kaynaklar ve ekosistem açısından büyük önem arz etmektedir. Bu denizel canlı kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği ülkemizin gen kaynakları, tür ve ekosistem çeşitliliği açısından önemlidir. Özellikle Akdeniz foku, deniz kaplumbağası, yunuslar, balinalar, denizlerin akciğeri olan deniz yosunları, balık türleri, mercanlar denizlerimizde bulunan doğanın korunması açısından önem taşıyan, dünyaca takip edilen ve izlenen en önemli denizel canlı kaynaklardır.

İnsan sağlığı ve refahı için hayati öneme sahip olan biyoçeşitlilik, her geçen gün daha fazla değişmekte ve buna bağlı olarak ekosistem bozulmaktadır. Ülkemizin sahip olduğu bu güzellikler her geçen gün kaybolmaktadır. Özellikle küresel ısınma ve iklim değişiklikleri çölleşmeye, tatlı su kaynaklarının azalmasına yol açmaktadır. Bu durum türlerin yaşam alanlarının yapısının bozulmasına, yaşam alanı daralmış canlıların yer değiştirmesine, canlı doğasında tahribata yol açan yeni etkileşimlere (istilacı türlerin yayılmasına) neden olmaktadır. Türkiye denizlerindeki yabancı ve istilacı türlerin sayısı 2005 yılında 263 iken, bu sayı 2011 yılında toplam 422’ye yükselmiştir (Cinar et al. 2011). Bu sayı artmaya devam etmekte ve Süveyş Kanalı’ndan her 9 günde bir istilacı yabancı tür girişi olmaktadır. Akdeniz’de bulunan istilacı yabancı türlerin birçoğu Süveyş Kanalı yoluyla gelirken Karadeniz’de bulunan istilacı yabancı türlerin birçoğu gemilerin balast sularıyla gelmektedir. Ülkemiz denizlerinde tespit edilen istilacı yabancı türlere örnek olarak, Mnemiopsis leidyi [(mnemiopsis leidyi) (taraklı denizanası, kaykay)], Rapana venosa [(rapana venosa) (deniz salyangozu)], Lagocephalus sceleratus [(lagosefalus sıkeleratus) (balon balığı)], Caulerpa taxifolia [(kaulerpa taksifoliya) (katil yosun)] sayılabilir. Bu istilacı yabancı türlerin izlenmesi, doğal biyolojik çeşitliliğimizin korunması ve sosyal yaşam, ekonomi ve sağlık üzerindeki olası etkileri yönünden izlenmesi son derece önemlidir. İzleme amacıyla “Nuh’un Gemisi Biyolojik Çeşitlilik Veri Tabanı” altında “İstilacı Yabancı Türler Ara Yüzü” oluşturulmuştur.

  Dünya Ticaretine Yön Veren Uluslararası Bölgeler ve Kuruluşlar

İşte bu yüzden tüm kaynakların tek sahibi olmadığımızı, bu kaynakların bir gün bitebileceğini unutmamalıyız. Küçük adımlarla büyük tasarruflar yapabileceğimizin farkına varıp mevcut kaynaklarımızı korumak ve geliştirmek için çaba harcamalıyız.

Paylaş

1 Yorum

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here