Kitaplar… Binlerce yıldır biz insanların düşündüklerini ve söylediklerini gelecek nesillere aktarabilmek için yazdıkları, çoğalttıkları ve sakladıkları birikim kaynakları. Bilgi kaynakları demiyorum çünkü sadece bilgi aktarılmamış.
Aşk, savaş, kahramanlık gibi konuların da işlendiği olmuş eskiden beri. İnsanlar yaşamlarını aktarmış kitaplarla. Tarih kitaplarla oluşmuş. Her millet atalarını, nereden geldiklerini kitaplardan öğrenmiş. Hala da öğreniyoruz ve bizden sonra gelecek nesiller de öğrenmeye devam edecek. Çünkü biliyoruz ki kendi geçmişini bilmeyen nesiller yok oluyor. Okuyoruz; çünkü atalarımızın nasıl aşık olduğunu, nasıl savaştığını, ne gibi fedakârlıklarda bulunduğunu kitaplardan öğreniyoruz. Okumalıyız ki geçmişimizi bilelim ve kaybolmayalım zamanın içinde. Okutmalıyız ki kitaba ve yazılanlara önem vermeyip çoktan kaybolmuş ve unutulmuş insanlar gibi olmayalım. Unutmayalım, okumak da bizim elimizde okutmak da.
Bir yerlere gelen, milleti için bir şeyler yapmak isteyenler hep okumuş. Peki, biz neden okumayalım? Bir şeyler yapmak istemiyor muyuz bu ülke için? Hep başkalarından beklemek yakışır mı bu vatanın evladına? Kitap okumak zaman kaybıdır mı diyoruz yoksa içimizden? Yine unutmayalım, eğer sevilmezse kitaplar, yıkılmaya devam eder göklere çıkmak isteyen hayaller. Vaktiniz az olsa bile kitapların özetleriyle yatıp kalkın, kitap incelemeleri okuyun. İsteyen için öğrenmenin sonsuz yolu vardır.
En yükseğe çıkmak için, adım adım merdivenleri çıkarken basamaklar kitaplardır biliyor musunuz? Bir kişinin kendini anlatmak için, tarihini anlatmak için yazdığı kitaplardır onlar. Kişi okuduğu her kitabı basamak yapar da öyle çıkar ulaşılmaz yerlere.
Okumalıyız dedik şuana kadar. Ecdadını öğrenmek için okumalıyız dedik çünkü geçmiş önümüze serilen bir deniz kitaplarla… Vatan dedik, onun gelişmesi için okumak gerektiğinden bahsettik ancak belki de temelde yatan en önemli şeyi unuttuk. Ya gelecek? Özellikle kendi geleceğimiz. Kendini düşünmeyen, geleceğini önemsemeyen daha kendi hayatına sahip olamayan bir adamdan vatana sahip çıkması beklenebilir mi sahiden?
Başka bir açıdan bakacak olursak şayet geçmişi şekillendirmek artık elimizde değil… Şu anı zaten yaşamaktayken asıl hedefimiz gelecek olmalı. Bu yazıyı okuyan birçok kişi içinde belki iyi bir meslek…
Ülkemiz zor bir ülke… Ne kadar zeki olursan ol, yeteneklerini istediğin kadar konuştur hayatın sadece 3-4 saat içine sıkıştırılmış beş seçenekten birinden ibaret. Hayatının o andan sonraki gidişatı senin doğru şıkkı kodlamana bakıyor ve senin o andaki ne heyecanını ne de stresini kimse umursamıyor. Bu konuda ikinci bir şansı ancak bir yılını daha vererek kazanabiliyorsun.
Peki, kim kazanıyor? Muhakkak ki en çok çalışan ancak bunun yanında hızlı okuyan, doğru okuyan ve okuduğunu en iyi şekilde anlayan… Zamanın saniyesinin bile değerli olduğu, özellikle o uzun ve karmaşık paragraf soruların ve hatta paragraf sorusu gibi görünen matematik sorularında galip okuduğunu en iyi anlayan oluyor. Daha yaratıcı oluyor. Olaylara bambaşka şekillerde bakıp matematiğin, hukukun ve hatta tıbbın temelinde yatan analitik düşüncenin yapı taşını “Aman canım kitap bu boş vakitlerde okunur.” Diyerek boş zaman aktivitesi olarak anılan kitap oluşturuyor. Sosyal hayatta insanlarla olan iletişimi güçlendirmekle kalmayıp insana ciddi bir özgüven ve bunun yanında dolu başağın boynunu eğdiği gibi mütevazı bir kişilik armağan ediyor.
Kısacası kitap bir insanı insan yapan temel yapıtaşlarını tek başına bazen tek bir kelimesiyle bile insana kazandırıyor.
“Okumak bazen yaşadığın şehri, bazen tüm dünyayı, bazen geçmişi, bazen bugünü, bazen bir yabancıyı, bazen ise sadece kendini keşfetmektir.” İyi bir dünya, iyi bir gelecek için hatta iyi kelimesini atarak sadece bir insan olmak için okumak gerek. Çok okuyup kendimizi keşfetmek gerek.
Bu yazıyı, kişisel blog tadında çok yazarlı blog https://parlakjurnal.com adına Dünya Atlası için hazırladık. Yazılar ve kitaplar değerlidir…
