Elektriğin tarihi elektrostatik kavramıyla başlar. Bu kavram sürtünme benzeri etkilerle cisimlerin elektrik yükü kazanması olarak tanımlanabilir. MÖ 7. yüzyılda Miletoslu Thales elektrostatik olayını ilk gözlemleyen kişidir (Bir yüzeye sürtülen sarı kehribar, çeşitli cisimleri çekmiştir.). Yine eski Hititlilerin ısıtılmış bazı kristallerin sıcak külleri çektiğini keşfetmiş oldukları bilinmektedir.
1706 – 1790 yılları arasında yaşayan Benjamin Franklin sivri uçların elektrik iletimindeki etkisini keşfederek paratonerin keşfini sağlamıştır. Franklin, 1752 yılında bir uçurtma ipinin ucuna bağladığı anahtar yardımıyla yaptığı deneyde yıldırımın bir elektrik boşalması olduğunu göstermiştir. Son derece tehlikeli olan bu deneyi daha sonra Avrupa’da denemek isteyen üç bilim insanı ölmüştür.
Akan elektrik (elektrokinetik) alanındaki çalışmalar 1700’lü yıllarda başlamıştır. 1790’da Galvani, kurbağaların kaslarının elektrik sinyalleriyle hareket ettiğini gözlemlemiştir. Volta ve Galvani’nin bu konudaki tartışmaları 1800’de Volta’nın elektrokinetiğin kullanımını başlatan pilin icadıyla son bulmuştur. Volta, 1801’de suyun ayrıştırılmasını (elektroliz) sağlamıştır.
1827’de Ohm (Om) direnci tanımlayarak direnç, akım ve potansiyel fark arasındaki bağıntıyı kurdu (Ohm Kanunu). 1848’de Kirchhoff, elektrik devrelerinde akımın hangi esaslara göre dağıldığını gözlemledi. 1841’de Joule akımın devrede ısınmaya sebep olduğunu buldu. 1859’da Plante akümülatör kavramını ortaya attı. 1879’da Edison, karbon flamanlı akkor lambayı yaptı. 1904 yılına kadar yapılan çalışmalar sonrasında flaman (ampulün içinde, sıcağa dayanıklı ince tel) olarak en uygun maddenin tungsten olduğu belirlendi. Elektrik alanındaki bilimsel gelişmeler bu tarihlerden sonra da ilerlemeye devam etmiştir.