4.000 yıl önce, Sümerler şaşırtıcı bir keşif yaptılar. Belirli bir tür ağacın kabuğunu kazıdıklarında ve yediklerinde, ağrıları yok oluyordu. Bu buldukları şeyin gelecekte tıp biliminin seyrini değiştireceğini bilmiyorlardı. Sümerlerin buldukları bugün tıpta aspirin olarak bilinen şeyin öncüsüydü. Aspirinin aktif bileşeni söğüt ağacı ve diğer vahşi bitkilerde yaygın bir şekilde bulunur, ki bu da nasıl eski tıbbi geleneklerin bir parçası olduğunu açıklar.
Aspirinin keşfi
Milattan önce 400 yılında, modern tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat, ilk defa ağrıyı azaltmak için söğüt kabuğu çiğnemeyi ve doğrum sonrasında yaşanan ağrıyı yatıştırmak için söğüt yaprağı çayı demlemeyi tavsiye etti. Ancak onun potansiyelini araştırmamız 2.000 yıldan fazla sürdü.
18. yüzyılın ortalarında, Edward Stone adında bir İngiliz adam beş yıl süren deneylerin ardından, söğüt ağacı kabuğunun ezilerek toza çevrilip yenildiğinde ateşi tedavi edebildiğini gördü.
1828 yılında Alman eczacı Johann Butcher‘in sonunda bütün bunları sağlayan salicin denilen bileşeni tanımlaması ve saf hale getirmesi de yaklaşık 70 yıl daha zaman aldı.
O zamanlar doktorlar söğüt kabuğu ve erkeçsakalı gibi salicin bakımından zengin diğer sifalı bitkileri ağrı, ateş ve inflamasyonu hafifletmek için rutin bir şekilde kullanıyordu. Ama tam bileşenin tamamlanması yapısında değişiklik yapılabilmesini mümkün kıldı.
1853’te Fransız kimyager Charles Gerhardt, bileşiği kimyasal olarak sentezlemeyi başardı, böylece aseltilsalisik asit denilen maddeyi oluşturmuş oldu.
Ardından 1897’de ilaç firması Bayer yeni bir yöntem buldu. Ve bileşiği aspirin adı verilen bir ağrı kesici olarak pazarlamaya başladı. Bu ilk sentetik ilaçlardan biri olarak yaygın bir şekilde tanındı.
Aspirin adı nereden geliyor?
Aslında aspirin sadece Bayer’in marka adıydı: “A” asetilden, “Spir” botanik biliminde adı Spiraeu ulmaria olan erkeçsakalından gelir.
Kısa süre sonra aspirin asetilsalisik asit ile eş anlamlı oldu. İtibarı ve ünü arttıkça aspirinin, yalnızca ağrıyı hafifletmekle kalmayıp ayrıca birçok inflamasyona bağlı problemi de hafiflettiği, eklem iltihabı, kalbi çevreleyen zarın iltihaplandığı perikardite ve kan damarlarının iltihaplandığı Kawasaki hastalığına da iyi geldiği ortaya çıktı.
Ancak aspirinin tıbbi değerine rağmen, bu noktada bilim insanları aslında hala nasıl bu etkiyi yarattığını bilmiyorlardı.1960’larda ve 70’lerde İsveçli ve İngiliz bilim insanları bu durumu değiştirdi. Bu ilacın prostaglandin denen belirli kimyasalların üretimini durdurduğunu kanıtladılar. Ve bunlar ağrı hissinin ve inflamasyonun iletilmesinden sorumluydu. 1982’de bu keşif, araştırmacılarına tıp dalında Nobel ödülü kazandırdı.
Aspirinin zararları (yan etkileri) nelerdir?
Zaman geçtikçe araştırmalar aspirinin risklerini de ortaya çıkardı. Aşırı tüketim bağırsaklarda ve beyinde kanamaya neden olabilir. Ayrıca Reye’s sendromunu tetikleyebilir, bu enfeksiyon geçiren çocuklarda beyni ve karaciğeri etkileyen nadir görülen ama genelde ölümcül olan bir hastalıktır.
Aspirinin faydaları nelerdir?
20. yüzyılın sonlarına doğru asetaminofen ve ibuprofen gibi daha az yan etkilere sahip olan yeni ağrı kesiciler tarafından aspirinin başarısı gölgelendi. Ancan 1980’lerde, aspirinin faydalarına dair daha ileri keşifler aspirine ilgiyi tekrar arttırdı. Aslında 1982 Nobel Ödülünü kazanan araştırmacılar, aspirinin ayrıca pıhtılaşmaya yol açan kimyasalların yani trombositlerin bir araya toplanmasıyla kan pıhtılarını oluşturan tromboksanların üretimini yyavaşlattığını da göstermişlerdi. Dönüm noktası niteliğinde bir klinik araştırma aspirinin katılımcılarda kalp krizi riskini %44 oranında azalttığını gösterdi. Bugün kalp krizi veya inme geçirme riski olan hastalara aspirin tavsiye edilir. Çünkü beyne ve kalbe giden damarlarda pıhtı oluşması olasılığını azaltmaktadır. Daha da şaşırtıcı olan, aspirinin kansere yakalanma ve kanserden ölme riskini azalttığını – özellikle kolon kanseri – gösteren araştırmaların sayısı gittikçe artmaktadır. Bu aspirinin anti-trombosit etkisinden kaynaklanıyor olabilir. Trombosit aktivitesini azaltarak aspirinin kanser hücrelerinin yayılmasını sağlayan proteinin seviyesini düşürüyor olabilir.
Bu keşifler aspirini yalnızca bir ağrı kesicinin ötesinde potansiyel olarak hayat kurtarıcı bir tedaviye dönüştürmüştür. Günümüzde, her yıl 100 milyar tabler aspirin tüketiyoruz ve araştırmacılar yeni kullanım alanları için araştırmalar yapmaya devam ediyor. Aspirinin çok yönlülüğü modern tıbbı çoktan dönüşüme uğratmış durumda. Bir söğüt ağacının kabuğunun soyulmasına dayanan mütevazi geçmişi düşünüldüğünde bu müthiş bir şey.
Makale için teşekkür ederim.
Gayet açıklayıcı bilgiler için teşekkürler.