Zihnimizi Bilgisayara Aktarıp Sonsuza Dek Yaşayabilir miyiz?

1
999
görüntülenme
Zihnimizi Bilgisayara Aktarıp Sonsuza Dek Yaşayabilir miyiz?
Zihnimizi Bilgisayara Aktarıp Sonsuza Dek Yaşayabilir miyiz?

İnsan bedeninin sınırlarını aşma arzusu, insanlık tarihinin kendisi kadar eskidir. Sonsuz evrenin fizik kurallarına tabi yaşayan parçaları olsak da bilinçlerimiz, etten, fani makinelere hapsolmuş durumda. Nefes kesici yenilikler ve ilerlemeler sayesinde “et torbalarımızdan” kurtulup zihinlerimizi dijital bir ütopyaya aktarma fikri, artık hiç olmadığı kadar mümkün görünüyor. Hatta bu, evrim sürecimizin bir sonraki adımı bile denebilir.

Zihin transferi ve dijital ölümsüz kavramları, Cyberpunk 2077’nin ana temaları arasında yer alıyor. Oyun gelecekte, teknolojinin çok ilerlediği ve bunun insanlık için ne anlama gelebileceğine tanık olduğumuz iç karartıcı bir distopyada geçiyor. CD Projekt Red, geçen yıl bizden bu konuyla ilgili bir video yapmamızı rica ettiğinde hemen işe koyulduk.

Gelin konuyu birlikte irdeleyelim: Zihinlerimizi bir bilgisayara aktarmak gerçekten mümkün mü? Şey… O iş biraz karışık. Tam olarak “neyi” aktaracağız?

Zihin, tanımlanması en zor kavramlardan biridir. Zihnin, bilinciniz ile zekânızın bütünü veya öğrenmenizi, bilmenizi ve hayal etmenizi sağlayan şey olduğu söylenebilir. Zihin transferi ise iç dünyanızın kopyalanarak bilincinizin simülasyonunu oluşturmak için bir bilgisayara aktarılmasını kapsayan varsayımsal bir kavramdır. Ancak bu terimi tanımlamak bile gittikçe ve hızla zorlaşıyor. Zihin transferi, üç varsayımla temellendirilebilir:

1. Varsayım: Fizikselcilik

Zihniniz, beyninizin yapısında, diziliminde ve biyokimyasında yer alır. Zihne dair her şeyin beyinde bulunduğu görüşüne fizikselcilik denir ve buna göre konuyu doğa yasaları bağlamında ele almamız gerekir.

2. Varsayım: Taranabilirlik

Gün gelecek, beyni tamamen çözeceğiz ve zihnin dijital kopyasını yaratmak için beyni “taklit etmemizi” sağlayacak teknolojiye sahip olacağız.

3. Varsayım: Hesaplanabilirlik

25 Zihniniz bilgisayar yazılıma bağlanabilir, bu da zihnin hesaplanabilir olduğu anlamına gelir. Bilinç dâhil beyinde yer alan her bir fiziksel kısım, çok kod gerektirse bile kesin olarak kopyalanabilir.

Tüm bu varsayımlar bilim insanları ve düşünürlerce öne sürülmüş ve tepki çekmiştir, hararetli tartışmaların odak noktası olmayı da sürdürüyorlar. Yanıtlanmamış bunca temel soru varken konuyu birilerinin damarına basmadan ele almak zor. Tarafınız ne olursa olsun, konu zihin transferinden açıldığında başlangıç noktası beyindir. Kısaca Beyin Beyin, bilinen en karmaşık biyolojik yapıdır.

Haydi beyne kısaca bir göz atalım. Yaklaşık 100 milyar nöron, yaklaşık 1 katrilyon bağlantıyla birbirine bağlanır, bunlar da her saniye 1000 kadar sinyal gönderir, bu da günlük yaşamınızın her saniyesinde 1 katrilyon olay yaşanıyor demektir! İş nöronlarla da bitmez, farklı işlevleri ve çeşitleri olan milyarlarca yardımcı ve bağışık hücre bulunur. Makro düzeyde beyin, soluk alma ile kalp atışından tutun hareket kontrolü ile istemsiz reflekslere kadar farklı işlevlere sahip kısımlara bölünebilir. Beynin dış tabakasında bulunan en gelişmiş kısımları neokortekste anılarımız, planlama, düşünme, tasarlama, umut etme ve hayal kurma yetilerimiz yer alır. Beynin “sizi siz yapan” kısmının tam olarak nerede yer aldığı bilinmiyor. Precuneus korteksi gibi kısımların bilinç üzerinde büyük etkileri olduğu biliniyor, ancak birçok kısım tek başlarına yapamadıkları işlemleri yerine getirmek için ortaklaşa çalışabiliyor. Beyni meydana getiren parçaların da basit yapıda oldukları söylenemez. Nöronlar yalnızca bağlantılardan ibaret değildir, bilgiyi değiştirip işleyebilirler. Sinyalleri bir nörondan diğerine geçiren sinapslar ise kendilerini dış etkilere açan, yüzlerce kimyasal sinyal alabilen reseptörlerden oluşur. Bunların nasıl gerçekleştiğine dair temel bilgilere sahibiz ve işleyişlerini küçük çaplı da olsa kesin olarak tahmin edebiliyoruz, ancak beyinde sinir sinyallerinden fazlası var. Ruh hâlimizi etkileyen serotonin ya da öğrenmemizi sağlayan histamin gibi hormonlar büyük role sahip. Kalp sinirlerinden bağırsak bakterilerine vücudumuzun diğer kısımları da beyni etkiler. Başlangıçta karmaşık görünen sistem, daha fazlasını öğrendikçe çok daha karmaşık hâle geliyor.

  Atmosfer Olmasaydı Dünya'nın Sıcaklığı Nasıl Olurdu?

Birbirine çılgınca bağlı bu hücre, et ve kimyasal yığınını bilgisayar ortamına taşımak için dijital dünyada simüle edebileceğimiz bir modeline ihtiyacımız var. Ya da bir nevi taramasına. Maalesef fMRI makinesi gibi tarama teknolojileri, henüz bunu gerçekleştirebilmek için yeterince gelişmiş değil. Ancak ümit vadeden bir başka yöntem mevcut: Beyni küçük parçalara bölüp yüksek çözünürlüklü elektron mikroskobuyla tarayarak hücrelerle bağlantılarının tam haritasını çıkarmak. Bilim insanları 2019’da fare beyninin milimetre kübünün haritasını çıkardılar, boyutu aşağı yukarı bir kum tanesi kadardı. Bu parça 100 bin nöron, 1 milyar sinaps ve 4 kilometrelik sinir lifinden oluşuyordu. Bu beyin parçacığı tam 25 bin dilime bölündü. Beş elektron mikroskobu beş ay durmadan çalışarak 100 milyondan fazla görüntü aldı. Görüntülerin 3 boyutlu modelini oluşturmak ise üç ay sürdü. Tamamlanmış veri seti, 2 milyon GB’lık bulut depolama alanını doldurabilirdi. İnsan beyninin tamamını taramak için bu işlemi milyonlarca kez tekrar etmek gerekir, ki bu da dile kolay. Daha da kötüsü, beyni doğru şekilde simüle edebilmek için, hücre düzeyindeki bütün işlemleri gerçekleştiren milyarlarca temel proteini veya molekülü incelememizi sağlayacak daha küçük yapıların haritasını çıkarmamız gerekebilir. Bu da yeryüzündeki bütün veri depolarının kapasitesini aşacak kadar veri yaratılabilir. Beyin Suyundan Bilinç Şarabına Bütün bunlar yetmezmiş gibi asıl sorun, beynin sabit modelini nasıl etkin hâle getirebileceğimizde yatıyor. Elimizde en küçük sinapslara kadar taramalar olsa bile, bağlantı şemasını canlandırabilmek, bu sabit yapıya hayat verebilmek, kimyasal bağlanma yasalarıyla yenilik getirebilmek ve simülasyonu harekete geçirebimek için elektrodinamik yasaları ve kurallarına ihtiyacımız var. Böylece mikrosaniyelerce var olabilen, zamanla evrilen, düşünen, görüp harekete geçebilen dinamik ve aktif bir beyin elde edebiliriz.

Aslında bunu başabilmenin mümkün olup olmadığını bile bilmiyoruz. Teknolojimizin gerçek zihinler yaratmayı sağlayabileceğini de… Bütün bunlar problemin doğasından kaynaklanıyor: Beyinle zihnin karmaşık yapısını çözmek için daha gidecek çok yolumuz mu var? Yoksa asla çözemeyeceğimiz kadar karmaşıklar mı? En kötü ihtimalle bilinç, beynin kısımlarından fazlası ve bunu henüz idrak edemiyoruz. Daha iyi taramalarla çözemeyeceğimiz kadar karmaşık da olabilir. Malzemelerini bilmek bilinç pastası yapmamız için yeterli olmayabilir. Şu an elimizde somut bilimsel sonuçlar ile nihai hedefimiz var ve bu gayet iyi bir başlangıç noktası, ancak simülasyona giden yol puslu ve çok daha fazla yenilikle araştırma gerektiriyor.

İnsanlık, tarih boyunca ilerlemenin gidişatını tahmin etmede hep çuvallamıştır. En iyi ihtimalle mesele, yapılması gerekeni yapıp en uygun çözümleri bulmaktan ibaret. Her bir hücreyi en küçük atomuna kadar simüle etmemiz gerekmeyebilir. Bunun yerine, daha az sayıda ve basit sistemler yardımıyla beyni taklit edebilecek olasılıksal modeller sayesinde süreci kolaylaştırmak mümkün olabilir. Kısacası beynimiz ile bilincimizi insan zihnini kopyalayabilecek kadar iyi anlayabilecek miyiz, henüz belli değil. Yine de bilim gerçek ve peşinden gitmeye değer. En azından kendimiz hakkında çok şey öğrenebilir ve birçok yeni teknoloji geliştirebiliriz. Başarılı olursak, zihin transferi işlemi hızla gelişen bilgisayar teknolojisiyle pekâlâ mümkün olabilir. Sonuçları insanlık ve evrendeki geleceğimiz için son derece muazzam, ürpertici ve harikulade olacaktır.

  Dünyanın En Fazla Kişisel Gelişim Programı Düzenleyen Ülkeleri

Kopya Başarılı zihin transferi, aslında bir nevi ölümsüzlük demektir. Kopyanız korunduğu, hasar görmediği ve silinmediği sürece var olmaya devam edeceksiniz. Tabii tarama, muhtemel pek çok ihtimalden birinden dolayı bozuksa zihniniz de bozulabilir. sonsuza kadar acı çekebilir, paranoya hâlinde olabilir, psikotik krizin pençesinde kalabilirsiniz. Bu dijital zihnin gerçekten siz olup olmadığı ise içinden çıkılmaz bir mesele, şimdilik dijital zihninizin en azından size benzediğini varsaymakla yetinebiliriz. Peki zihin transferi işlemi, hayata bakışınızı nasıl değiştirebilir? Ölümün mutlak son olmadığını bilmek daha güvende hissetmenizi sağlayabilir mi? Yoksa zihniniz kopyalanmadan ölmemek için çok daha dikkatli olmanız mı gerekir? Şayet tarama teknolojisi yeterince ilerlerse organik ve dijital versiyonlarınız bir arada bulunabilir. İnsan ömrünüzü daha zevkli ve kopyanızın geleceğini daha güvenli kılarak birbirinize destek bile olabilirsiniz. Ne olursa olsun zihin kopyanız, dijital gözlerini yepyeni bir hayata açacaktır.

Sağlıklı bir bedene sahip olmak aslında işinize geliyor ve bu duruma alışkınsınız. Yemek yemek, sevmek, acı, yorgunluk; bunların her biri hayatlarımızın ayrılmaz birer parçası. Ancak hepsi, en nihayetinde beyinde yanıp sönen nöronların eserleri. Başka bir bedende yaşamayı da tercih edebilirsiniz, fakat dijital zihin için bu bir zorunluluk sayılmayabilir. Bir tuşa basarak elde edebildiğinizde âşık olmanın pek bir anlamı kalmayabilir. Bunun yerine yepyeni, olağanüstü deneyimlerin peşine düşebilirsiniz. Güneş’te yürüyebilirsiniz! Ya da sıkıcı ayları ileri sarabilirsiniz! Geçmişin bir simülasyonunu yaşayabilirsiniz. Bu serbest formda var olmaya devam ettikçe bakış açınız ve öncelikleriniz değişecektir. Uzun süre var olan dijital zihinler, kendileri hakkında daha fazla bilgiye sahip olacak ve en sonunda kendilerini bile değiştirilebilecekler. Bu, sizi rahatsız eden bir anıyı silmek kadar basit bir şey olabilir. Kindarlık, bağımlılık ya da tembellik gibi kişilik özelliklerinizi değiştirebilirsiniz. Biyolojik kısıtlamalar olmaksızın özellikleriniz teknoloji ilerledikçe gelişebilir, önceliklerinizle hedefleriniz ise hâlâ hayattaysa gerçek beyninize gittikçe daha yabancı gözükmeye başlayabilir. Dijital ölümsüzlüğün gerçek potansiyeline ulaşmak zaman alacaktır. Tamamlaması ömür boyu sürecek projelere baş koyabilirsiniz. Bilim insanları olağanüstü miktarlarda bilgi birikimine katkıda bulunarak çığır açacak keşiflere olanak sağlayabilir. Maceraperestler küçük uzay gemilerine atlayıp yıldızlara yolculuk edebilir, binlerce yıl boyunca zamanı durdurabilirler. Tabii her dijital zihin insanlık yararına çalışacak diye bir şey yok, zira etten kemikten bizlerin hâli ortada. Bazılarımız güç peşine düşecek, imparatorluklar kurarak mutlak sonsuzluğa kavuşacak. Diğerleri bulabildikleri kadar kaynağa el koyarak aynı şeyin peşindeki diğer zihinlerle mücadeleye girecek. Ömürleri uzadıkça sıradan, etten varlıklara karşı sempatileri de azalacak. Peki ya yalanlar ve palavralarla uydurdukları dinleri yüzyıllar içerisinde büyütüp yayacak ölümsüz tarikat liderlerine ne demeli? Belki bunların hiçbiri gerçekleşmez.

Belki de zihinlerimiz gerçekten ölümsüz değildir ve dijital zihinler, uzun bir ömür sürüp istedikleri her şeyi yaptıktan sonra yaşlanarak emekliye ayrılırlar. Kendi kendisini geliştiren bir zihnin yüzlerce, binlerce yıl içinde iyi veya kötü neler yapabileceğini tahmin etmek zor. Zihin transferi, mucizeleri ve korkunç yanlarıyla mevcut teknolojik imkânlarımızın çok ötesinde olsa da, şu aralar zamanınızın bir bölümünü ayırarak Cyberpunk 2077’de Night City sokaklarını arşınlayabilir, böyle bir geleceğin nasıl olabileceğine dair bir fikir edinebilirsiniz.

Paylaş

1 Yorum

YORUM YAP

Please enter your comment!
Please enter your name here