Kimya biliminin gelişim sürecini anlayabilmek için medeniyetin ilk günlerinden bu yana, insanoğlunun madde ile olan ilişkisini iyi anlamak gerekir. Çünkü bugünün kimyası, Mezopotamya, Çin, Hint, Mısır, Yunan, Orta Asya ve İslam uygarlıklarında insanların madde ile ilgili yüzyıllardır yaptığı keşifler ve buluşlar üzerine kurulmuştur.
MÖ 5000’li yıllarda Mezopotamya’daki kalıntılarda, süs eşyası olarak “lazurit taşı” adında değerli bir mineral kullanıldığı tespit edildi. Mezopotamya’da MÖ 4000’li yıllara ait altın, gümüş, kurşun, bakır, kalay ve tunç örneklerine rastlandı. Mezopotamya’nın antik kalıntılarında MÖ 3000’li yıllardan kaldığı sanılan bir kil tablet bulundu. Kil tablette, on iki ilacın hazırlanış tarifleri verilmektedir.
MÖ 2300’lerde Çin’de bazı çiçeklerden parfüm yapılıyordu. Demirin bulunuşu ilk çağlara kadar gitse de dökme demir, ancak MS 200’lü yıllarda Çin’de keşfedildi. Genel olarak metal cevherleri önce kavurma işlemi ile metal oksitlere dönüştürüldü, daha sonra odun kömürüyle etkileştirilerek metaller elde edildi. MÖ 100’lü yıllarda kâğıdın, MS 10’lu yıllarda potasyum nitrat, kükürt ve kömür tozunun karışımından elde edilen barutun, Çinliler tarafından keşfedilip kullanıldığı bilinmektedir.
Hindistan’da yapılan antik kazılarda, MÖ 1500’lü yıllara ait bulunan kaplarda çiçeklerden parfüm yapıldığına dair bulgulara rastlandı. Eski Hint uygarlıklarında çiçekli bitkiden kına, antimondan sürme elde edilerek süslenme amacıyla kullanıldığı anlaşıldı. Bu gelenek, özellikle İslam uygarlıkları başta olmak üzere, dünyanın birçok yerindeki insanlar tarafından hâlen kullanılmaktadır.
Mısır’da yapılan antik kazılarda, MÖ 5000’li yıllarda firavunların göz boyası olarak malahit yeşilini kullandığı anlaşıldı. MÖ 3000’li yıllara ait cam boncuklar, MÖ 1300’lü yıllara ait cam vazolar bulundu. Bu durum, cam yapımında sodyum karbonat, sodyum sülfat, silisyum dioksit gibi maddelerin kullanıldığını göstermektedir.
Eski Mısırlılar, sodyum karbonat ve sodyum sülfat gibi maddelerin su çekici özelliğini keşfettiğinden, bu maddeleri mumyalama işleminde kullanarak mumyaların uzun süre bozulmadan kalmasını sağladılar. Eski Mısırlılar, bilinen en eski boya olan indigo boyasını, mumya elbiselerinin boyanmasında kullandılar. Boyalara sağlamlık ve parlaklık kazandırmak için zamk karıştırıp dokunmuş liflerin üzerinde boyaların sabit kalmasını sağladılar. Ayrıca zeytinyağı ve sodyum karbonat karışımından elde ettikleri sabunu temizlik amacıyla kullandılar. Eski Mısır uygarlığında hayvan derilerinin sepilenmesinde idrar, hayvan dışkısı, mazı özü, şap, meşe palamudu, akasya tohumu ve sirkeli demir sülfat gibi maddeler kullanılmaktaydı. Tabaklanan deriler, bitkisel ve hayvansal boyalarla boyanıyordu.
Eskiden beri bilinen bronz ve pirinç (bakır-çinko alaşımı) alaşımlarından başka, Yunan uygarlıklarının kayıtlarında adı sıkça geçen bir madde de altın ve gümüş karışımından yapılan, adına “elektrum” denilen bir alaşımdır. Metallerin elde edilmesi ve saflaştırılması için yine bu dönem kayıtlarında çeşitli tarifler verildi. Yunan uygarlığında Lucretius (Lukretus), varlıklar dünyasını açıklamak için daha önce de savunulan Atom Teorisi’ni geliştirdi.
Orta Asya’da MÖ 5000’li yıllarda malahit adı verilen mineralden bakır metalinin elde edildiği bilinmektedir. Boyama işlemlerinde bitkisel boyalar ve temizlikte kil gibi köpük oluşturan maddeler kullanıldı. Demire çeşitli elementler katılarak çelik elde edildi. Demir, bakır ve gümüş gibi metallerden eşyalar yapıldığına dair bilgiler bulunmaktadır.
İslam uygarlığının simyacıları, yeryüzündeki metallerle gökyüzündeki gezegenler arasında ilişki kurarak altın metalini Güneş’le, gümüş metalini ise Ay’la eşleştirip bu metalleri göstermek için Güneş ve Ay’a benzeyen simgeler kullandılar. Bazı asitlerin ve tuzların sentezi gerçekleştirildi, deri ve kumaşları boyamak için bitkisel boyalar hazırlandı. Bazı laboratuvar yöntem ve teknikleri geliştirildi
Aktarmış oldugunuz bilgilerden dolayı teşekkür ederim.
Elinize sağlık teşekkürler.